Sunday, December 29, 2013

Zorba/ Nikos Kazancakis

'Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm', Zorba'yı anlatan bu kelimeler, Nikos Kazancakis'in mezar taşında da yazar. Zorba denince aklıma, deniz kıyısında sirtaki yapan hayat dolu bir adam gelir. Deniz Girit'in bulunduğu Akdeniz, söylentiye göre sirtaki aslında zeybek, uzo aslında rakıdır; ama Yunan efelerine Zorba denmez, o tektir. Kusursuz mudur? Hiçbir zaman! Okuduğunuz zaman 'Bu da yapılır mı?' diye düşündüğünüz olaylar vardır hikayesinde, ama onları bile öyle severek, inanarak yapar ve açıklar ki, hak vermek istersiniz. Hayranlık uyandıran cümleleri ve davranışları ise, kitabı okumamdan bugüne uzun zaman geçmiş olmasına rağmen aklımdadır. Kitapta, Zorba'nın hikayesi, Girit'e gelen ve Zorba'yla arkadaş olan bir yazarın dilinden anlatılır. Zorba ile tanışan yazar; Zorba'nın dostluğa, arkadaşlığa, şehvete, aşka, çalışmaya, hayata bakış açısını yaşadıkları olaylarla anlatır. Hayata bağlılığı ve yaşama sevincini en güzel anlatan kitaplardan birisidir. Filminde, Zorba'yı Anthony Quinn canlandırmıştır.

Friday, December 27, 2013

Aşk ve Gurur/ Jane Austen

Dünya klasiklerinin klasik olmasının nedeni her yaşta okunabilmeleri ve her yaş için bir anlam ifade etmeleriymiş. Aşk ve Gurur'un bence bir okuyucu kitlesi vardır. Genç/ evililik çağındaki kızlar ve kızlarını evlendirmek isteyen anneler. Torun sahibi insanlar için; hayattaki en büyük amacı beş kızını evlendirmek olan anne, entelektüel baba ve kızlarının hikayesi ilgi çekici olmayabilir. Benzer şekilde, aşık olunan roman kahramanları listelerinin en tepelerinde yer alan Bay Darcy, çağımızın delikanlılarının idolü olmayabilir. Kitabı okumasınlar mı? Okusunlar! Aşk kitaplarının kendilerine göre olmadığını düşünenler için bile, birbirinden farklı karakterdeki beş kızın başından geçenleri okumak eğlenceli olacaktır. Çağımızın delikanlılarının herbiri birer Bay Darcy olsun mu? Olsun! Ne yazık ki isteseler bile Bay Darcy olamazlar, adamın malikanesi var! Tek özelliği superman olmak değil! Yine de önyargılı olmamak gerekiyor, başaranlar olabilir. Onlar ki, özellikle İngiliz kadınlarının muzdarip olduğu Bay Darcy sendromununu tedavi edebileceklerdir. Önyargı demişken, kitabın orjinal adı Pride and Prejudice/Gurur ve Önyargı'dır. Gururlu olanla, önyargılı olanın hikayesini anlatır. En hızlı okunan kitaplar listemdedir ve bence kitaba Aşk ve Gurur adı daha çok yakışır.

Thursday, December 26, 2013

Suç Detayda Saklıdır / Sir Arthur Conan Doyle

Suç Detayda Saklıdır; Akıl Oyunlarının Gölgesinde, Suç Detayda Saklıdır, Şüphe Asla Uyumaz, Gerçekler Kanıt İster ve Aklın Şüphesi Suçun Gerçeğidir kitaplarından oluşan elli altı hikayelik serinin ikinci kitabıdır. Sherlock Holmes'un maceralarını anlatan on bir hikayeden oluşur. Robert Downey Jr'ın Sherlock Holmes'ü canlandırdığı sürükleyici filmleri sayesinde, kitapları sırasıyla kitapçı raflarında gördük ve okuyabilme şansını kazandık. Filmlerde kısa hikayelerden parçalarla karşılaşılıyor ve birçok hikaye anlatılmıyor. Seri, Irina Adler ve James Moriarty ile ilgili hikayeleri de içeriyor. Suç Detayda Saklıdır'ı okumanın en güzel yanı, hikayedeki ipuçlarından sonucu anlayabilmenizdir. O nedenle dikkatli, heyecanlı ve hızlıca okumaya çalışır, eğer siz de çözdüyseniz sonraki hikayeyi okumak için daha çok heveslenirsiniz. Birçok Agatha Christie romanı okumuş olmama rağmen hiçbir zaman 'Katil kim?!/ Suçlu kim?!' sorularını cevaplayamamış olan benim için, hikayeleri çözebilmek ayrı bir keyiftir. 'Bu hikayeleri nasıl bir zeka/karakter yazabilir, Arthur Conan Doyle gizli bir suçlu mu?' sorusunun cevabını merak edenler için araştırıp öğrendim; kendisi adaletin yılmaz bir savunucusuymuş, yani suçlu değil dedektif! Suç Detayda Saklıdır; polisiye romanları sevenler için çok keyifli, sevmeyip hikayeleri çözmek isteyenler için ise plajda okumaya başlayabilecekleri bir kitaptır.

Benim Hüzünlü Orospularım/ Gabriel Garcia Marquez

İspanyolca adı 'Memoria de mis Putas Tristes' olan romanın adının birebir çevirisi hüzünlü orospularımın anılarıdır. Okumadan önce 'Kitapta kaç tane orospu anlatılıyor?' sorusu aklına gelenler için cevaplıyorum, fazla yoktur. Roman, yaşlı bir gazetecinin doksanıncı doğum günüyle başlar, bir yılını ve anılarını anlatır. Okumak isteyenlerin merak etmeye devam etmesi için kitabın içeriğinden bahsetmek istemesem de söylemeden duramayacağım; kitabın kahramanı kendi düğününden kaçacak karakterde bir adamdır. Bloğumda Benim Hüzünlü Orospularım'ı anlatmamın en önemli nedeni, Gabriel Garcia Marquez'e olan hayranlığımdır. 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan yazarın okuduğum kitapları, ağır bir dille anlatılmasına rağmen; benim için, bırakılmadan okunan kitaplardır. Uslup ve içerik olarak çok farklı olsalar da kendisinden daha fazla sevdiğim tek roman yazarı Charles Dickens'tır. Gabriel Garcia Marquez, Kolombiya'nın en önemli markalarından birisidir. Bir de Shakira var, evet. Kolombiya'nın ünlü kahve ya da giyim markalarının ise hangileri olduğunu bilmiyorum. Marquez'in bazı romanlarında absürd gerçeklikle karşılaşır, gülersiniz. Romanlarının sonunda o hikayede ve roman kahramanı ile ilgili; olması gereken, istenen, beklenen olur. Ne zaman ve nerede olursa olsun; hem hayran olur, hem şaşırır, hem de umutlanırsınız. Yazarın diğer kitaplarından da ilerleyen günlerde bloğumda bahsedeceğim.

Monday, December 23, 2013

Marilyn Monroe ve Bilinmeyen Hayatı/ J. Randy Taraborelli

Bu kitap tam 601 sayfadır. Magazine ya da biyografilere özel ilginiz yoksa, içindeki fotoğraflara kitapçıdayken bakmanız sizin için yeterli olacaktır. Sonunda öğrenilen iki önemli konu, Marilyn'in saçlarının renginin boya olduğu ve kendisinin salak olmadığıdır. Aptal sarışın imajı onun en önemli rolüdür. 2009 yılında yazılmış olduğu için, kitapta derlenip toplanarak anlatılanların ne kadarının gerçeği yansıttığını bilemiyorum. Ancak; Norma Jeane'in ünlü olma isteğini, Arthur Miller ile evliliğini, Frank Sinatra ile ilişkisini, Kennedy'leri, ünlü filmlerinin çekimleri esnasında yaşadıklarını okumak; uzun bir magazin dergisini okuma keyfini yaşatır. Kitabın en sevdiğim bölümü ise, gerçek aşkı olduğuna inandığım Joe DiMaggio ile ilişkisi, evliliği ve boşanmasıdır. Sanırım bunlar Marilyn'in bilinen hayatıydı. Sevilme isteği, ailevi sorunları, psikolojisi ve özgüvensizliği gibi yoruma açık olan konulardan bol bol bahseden hikayede, Marilyn'in ünlü sözlerini neden ve hangi durumlardan sonra söylediği de anlatılır. Tek cümlesiyle Chanel No. 5'i dünyaya tanıtan bir simgenin hayatı için 601 sayfalık bir hikaye oldukça kısadır.

Doğu'nun Kızı/ Benazir Bhutto

Kitapçıda hangi kitabı okusam düşüncesiyle saatlerimi harcarken, uygun fiyatının da etkisiyle aldığım, iyi ki okumuşum diye düşündüğüm kitaplardandır. Benazir, 'be unique', 'tek/eşsiz/benzersiz ol' anlamına geliyormuş. Doğu'nun Kızı, Müslüman bir ülkenin ilk kadın başbakanının otobiyografisidir.Pırıltılı, başarılı, kasvetli ve yılmayan bir hayatın hikayesidir. Kitabı okurken, o dönemdeki siyasi gelişmeleri, Pakistanlıların bakış açılarını, Pakistan Hindistan ilişkilerini öğrenirsiniz. Benazir Bhutto'nun, hayatı boyunca, babası Zülfikar Ali Bhutto'nun ölümünden ne kadar etkilendiğini düşünüp, Ziya Ül Hak'ı yenerek babasının ideallerini devam ettirmeye çalıştığını hissedersiniz. Suikaste uğramasından iki ay önce tamamladığı kitapta, başbakanlık dönemi kısaca anlatılır. Siyasi tarihe ilgisi olanların merak edebileceği konular tam olarak açıklanmazken, Pakistan ile ilgili bilgisi olmayanlar için öğretici bir kitaptır. Akıcı bir dille yazılmıştır. Kitabın en güzel yanı ise, yılmayan ve savaşçı hayatın hikayesini anlatanın, o hikayeyi yaşayan kişi olmasıdır.

Sunday, December 22, 2013

Rüzgar Gibi Geçti/ Margaret Mitchell

Rüzgar Gibi Geçti benim için olmazsa olmaz romanlardandır. Kıymeti okununca anlaşılanlardandır. Bir aşk hikayesinin anlatıldığını sandığım roman, Scarlett O'Hara'nın hayat hikayesiyle beraber Kuzey Güney Savaşı'nı anlatır. 'Nasıl yani aşk romanı değil mi?' diye soranlar için; evet, aşk romanı hatta aşk üçgeni ve dörtgeninin romanıdır, ama sadece aşk romanı değildir. Okudukça, toprak sahibinin bencil ve şımarık kızı Scarlett'in, hırs ve istekleri için her şeyi yapabilecek güçte ve cesarette bir kadına dönüştüğünü görürsünüz. Kölelerin ayaklanması, iç savaş dönemi, kuzeyin savaşı kazanması esnasında; Scarlett'in yaşadıkları ile ilgili düşünce ve davranışları, romanda net ve akıcı bir dille anlatılır. Rhett Butler ise, roman yazarının kadın olduğunu bilmeseniz bile anlayabileceğiniz kadar mükemmeldir. Vivien Leigh ve Clark Gable'ın oynadığı uyarlamasında keşke daha fazla detay anlatılsa diye düşünecek kadar sevdiğim bir hikayedir.'Bunu daha sonra/yarın düşünürüm' ve 'Yarın bambaşaka bir gündür' Scarlett'in sık sık söylediği iki cümledir ve romanı okuduğunuz zaman Güneş'in doğuşunu izlemek istersiniz.

Alacakaranlık/ Stephenie Meyer

Vampir filmi gelmiş hadi izleyelim düşüncesiyle sinemaya koşanların bir salon dolusu -18 ile karşılaştığı filmdir. İlk filminin gişe hasılatında tamamen kişisel gözlemimle vampircilerin etkisi büyüktür. Aynı kitle daha sonra Dracula için ağlamıştır. İlk filmi izledikten sonra kitabını okudum. Serinin diğer kitaplarını bilmesem de filmlerinin tamamını izledim.Benim için filmi kitabından güzel olan tek romandır. Filmde, romandaki bazı yerler atlanmış, sonunda ise değişiklikler yapılmış ve daha iyi olmuştur. İlk kitapta yeterli düzeyde karakter derinliği yoktu. Diyalogların ve olay örgüsünün sürükleyiciliği, Stephenie Meyer'in J.K. Rowling ile kıyaslanmasını ya da serinin Harry Potter serisi ile kıyaslanmasını anlamsızlaştıracak düzeydeydi. Bitirdiğim zaman kitabı unutup, devam filmlerinin de çekileceğini bilerek, seriye devam etmeye ihtiyaç hissetmedim. İlk filmi ise tekrar izledim. Serinin ilk filmi mavi filtre ile çekilmiş ve güzel bir soundtracki, roller için çok uygun oyuncu kadrosu var. Nasıl, kendisi Natalie Portman olsa da Padme'yi oynamamalıydı diye düşünüyorsam, aynı şekilde Edward Cullen'ı Robert Pattinson'dan başkası daha iyi oynayamazdı diye düşünüyorum. Filmi güzel bulmamın ve tekrar izlemek istememin nedenlerini merak ederek bu sonuçlara ulaştım. Alacakaranlık plajda, seyahatte, kısıtlı boş vakitlerde okunabilecek bir aşk romanıdır. İsterseniz atlayarak okur ya da haftalarca, aylarca ara verir sonra devam edersiniz. Rengi pembe romanlardandır, huzurlu vakit geçirmenizi sağlar. Neden? Edward Cullen, çağımızın Bay Darcy'si olduğu için mi? Hayır! Adam vampir bir kere. İdeal mi? Üzgünüm Edward'cım, birbirimize göre değiliz. Kendisini nasıl bilirim? İyi bilirim. Unutmadan, serinin kahramanı Isabella Swan' dir.

Tuesday, December 17, 2013

Güney Kore Dizileri

Evet bu bir kitap bloğu olacak. Ama bahsetmeyi çok istediğim konularda uzun uzun yazmam için de bir araç. O nedenle bloğumu bu yazıda keyfim için kullanacağım. Kore dizileri Yeşilçam gibidir. İnsana hayaller satar. Çok üzücü olan hikayeleri ya da dramatik hayatları pembe hayatlarmış gibi anlatır ve sonunda genellikle mutlu olursunuz. Medya halkın kültürünü yansıtıyor ve onu yönlendiriyorsa eğer; İstanbul ve Busan'ın kardeş şehir olmasını yadırgamamak doğrudur. Bu yazıyı yazmak nerden mi aklıma geldi. TRT1'de yayınlanan 'Düşlerimin Prensi' adında bir dizi vardı. Diziye takılmamın nedeni, zapping yaparken karşılaştığım sahnesinin kahkahalarla gülmeme neden olmasıydı. Bugün, dizinin ilerleyen bölümlerinden birisinde soylenen 'babalarının günahlarının cezasını oğulları çeker ' cümlesi geldi aklıma. Yeryüzünde ilk defa kimin söylediğini bilmemekle beraber, 'babaların günahları çocukları öder' gibi değişik versiyonlarıyla başka filmlerde ve dizilerde de soylenen bir repliktir. Dizileri izleyince; Jeju Adasına gidip Halla dağına çıkmayı, Yi Hanedanlığı Saraylarını gezmeyi, Han Nehri'nin kenarında çay bahçesinde oturmayı, Seul Kulesi'nden şehri seyretmeyi hatta hızımı alamayıp oralara kadar gitmişken Tokyo aktarmalı Osaka'ya da gitmeyi planlamıştım. Yurtdışına ilk planlı seyahatimin Güney Kore'ye olacak olmasının nedeni dizileridir. Tüm deniz mahsullerini yemeleri ve içkileri ile mutfağı ise bende merak uyandıran diğer etmenlerin bazılarıdır. Film ve dizilerinde; aşk, intikam, vicdan, şeref, çaba, yaşama sevgisi... aklınıza gelecek her konu farklı açıdan, değişik şekillerde anlatılır ama sonuçta hep duygulara hitap ederek ve kendini unutturmayarak işlenir. Nerden mi biliyorum? Kendimden. Çünkü, birçok filmi diziyi yıllar içinde unutmuş olsam da, Kore dizilerinin etkileyiciliği hala aklımdadır.

Saturday, October 12, 2013

İki Yıl Okul Tatili, Bir Geç Kızın Gizli Defteri, Kelebek ve Bazı Kitaplar

İlk ve son defa 'Bu kitabı neden daha önce okumadım' diye düşündüğümde 14 yaşındaydım. O kitap Jules Verne' in İki Yıl Okul Tatili'ydi. Adından ve ıssız adaya düşmüş 15 genç roman kahramanında dolayı da beni cezbetmiş olabilir. İpek Ongun'un Bir Genç Kızın Gizli Defteri bana hediye edilmişti. İlk sayfasından kendimi kaptırmıştım. Devam eden kitapları ilki kadar güzel olmadı. Yine de 13 yaşındayken; dondurma kola ikilisi, kilolar ve sivilceler ile merhabalaştığınız bir seri uzun süre takip edilmeyi hak eder. Ta ki roman kahramanının Amerika seyahati ile yollarınız ayrılana kadar. Artık farklı dünyaların insanlarısınızdır ve o üniversiteye gittiğinde müthiş perçemli sevgilisi ile gezerken siz yurtta oturacaksınızdır. Dede Korkut Hikayeleri'ni bir kenara atıp, Alaaddin'in Sihirli Lambası'na bayılan bir çocuktum. Altın Masallar harikalar diyarıydı. Gülten Dayıoğlu'nun Midos Kartalı'nın Gözleri benim için hayran olunasıydı. Henri Charriere'ın Kelebek'ini okurken kaçtığı bütün yerleri dünya atlasından işaretlemiştim. Alkatraz Kuşçusu'na haksızlık edilmememli ardından o da okunmalıydı. Don Kişot'un ben doğmadan önceki çevirisini okurken TDK'nın sözlüğü yanı başımdaydı... Kitap okuma alışkanlığını kazanmam daha sonra, 15 yaşındayken, yaz tatilinde hiçbir yere gitmeyeceğimiz için yapacak daha iyi birşeyimin olmamasıyla başlar. Çok sevilen kitap kahramanlarını etrafımdaki insanlarmış gibi hayal etmemden bugune uzun zaman geçti. Artık, etrafımdaki hiç kimseyi Kumral Ada Mavi Tuna'nın Aras'ına benzetemem ya da üst sınıftaki kişinin lakabı bir roman nedeniyle Hakan olmaz:)Yine de, okuduğum kitapların bazıları beni o kadar mutlu ediyor ki, sigaradan daha faydalı tek alışkanlığımı bırakmaya hiç niyetim yok.